Farkındalığı yüksek bireyler yetiştirmenin sırrı, önce çocuğu gerçekten fark etmekle
başlar.
“Sağlıklı sınırlar her çocuğun ihtiyacıdır.”
Ebeveynlik, başlı başına kişinin çocuğuyla birlikte çıktığı bir gelişim
yolculuğudur.
Günümüzde bilgiye ulaşmak her zamankinden daha kolay, değil mi? Artık mesele bilgiye ulaşmak değil; hangi bilgiyi aradığımızı, neye ihtiyacımız olduğunu fark edebilmek. Bu nedenle sadece bilgiyi ezberleyen değil, farkındalığı yüksek bireyler yetiştirmeliyiz.
Farkındalık, kişinin sadece dış dünyada olanı görmesi değil, iç dünyasına dönüp bakabilme becerisidir. Yani çocuk yalnızca kendisine verilen bilgiyi almakla kalmaz; “Benim şu anda neye ihtiyacım var?”, “Beni ne mutlu eder?”, “Hangi bilgi benim için anlamlı?” gibi soruları sorabilir hale gelir. Farkındalığı yüksek bireyler yetiştirmenin sırrı, önce çocuğu gerçekten fark etmekle başlar. Ama bu, hayalimizdeki çocuğu değil, yanımızdaki çocuğu görebilme cesaretiyle mümkündür.
Hepimiz çocuk sahibi olma fikriyle birlikte hayaller kurar, zihnimizde bir çocuk imajı belirlemeye başlarız. Bu oldukça doğal bir süreçtir ve bizi ebeveynliğe hazırlar. Ancak bu düşünce, yanımızdaki gerçek çocuğu görmemizi engellememelidir. Gördüğümüz çocuğa saygı duymayı, onu olduğu haliyle kabul etmeyi öğrenmeliyiz. Çünkü bir çocuğun kendini tanıyabilmesi ve kendine saygı duyması, öncelikle bakım vereninin onu görmesi ve her haliyle saygı duymasıyla başlar.
Kendine bakabilme cesaretine sahip bireyler, çocukluğunda anlaşılmış, değer verilmiş, her anlamda sevilmiş ve koşulsuz kabul görmüş bireylerdir. Bu, onların hiç eleştiri almadığı veya sınırları olmadığı anlamına gelmez elbette. Aksine, sağlıklı sınırlar her çocuğun ihtiyacıdır. Burada anlatmak istediğimiz; geçmişte sürekli eleştirilen, duyguları ve karakteri sürekli yargılanan bir çocuğun, büyüdüğünde içsel dünyasına dönmekten kaçınacağıdır. Ancak çocukken, bakım vereninin gözlerinde anlayış bulan, tüm yönleriyle kabul edildiğini hisseden bir birey, kendisi olma cesaretini gösterebilir.
1. Ortadoğu Holding’in yaz dönemi yatırım öncelikleri nelerdir?
Yaz dönemi bizim için her zaman stratejik bir dönemdir. Özellikle turizm ve enerji alanında yatırımların karşılığını alma, hizmet kalitesini artırma ve sektörel pozisyonumuzu güçlendirme açısından kritik bir fırsat sunar. Wome Deluxe gibi amiral markalarımız üzerinden yürüttüğümüz turizm yatırımları, her yıl daha da büyüyerek sürdürülebilir başarıyı hedeflemektedir.
Aynı zamanda inşaat ve sağlık sektörlerinde de aktif yatırımlarımızı sürdürmeye hız kesmeden devam ediyoruz. Gayrimenkul geliştirme alanında milyar TL seviyesinde projelerimiz var. Enerji alanında ise Urfa Halfeti’de kurulumuna başladığımız 6 MW’lık güneş enerji santrali ile otelimizin enerji ihtiyacını yenilenebilir kaynaklarla karşılamayı hedefliyoruz.
2. Duygusal Farkındalık Nasıl Geliştirilir?
Bir çocuğu gerçekten görmek, onu her haliyle kabul etmek, öncelikle onun duygularını görebilmek ve o duygulara yer açmakla başlar. Ancak ne yazık ki hâlâ “Sen abi oldun”, “Erkekler ağlamaz” ya da “Ağlamak zayıflıktır” gibi kalıplarla büyütülüyoruz. Kendimizi ararken bile, bu duygularla mücadele ediyoruz.
Yetişkinler olarak kıskanma, üzülme, ağlama gibi duyguları bastırıyor, saklıyor ve hatta bunları hissettiğimiz için utanıyoruz. Çünkü bazı duyguları “olumsuz”, “ayıp” ya da “zayıflık” olarak etiketliyoruz. Oysa duyguların hepsi gerçek. Ağlamak, öfkelenmek, hayal kırıklığı yaşamak; mutluluk kadar doğal ve insanidir. Bu duyguların her biri, bizim birer parçamızdır.
Önce bu duyguları görebilmek ve sonra onları yargılamadan kabul edebilmek, kendi farkındalığımızı geliştirir. Ancak kendimize ait olanı kabul ettiğimizde, çocuğun duygusuna da yer açabilir ve onu olduğu haliyle görebiliriz. İşte o zaman çocuk, “Ben değerliyim, anlaşılıyorum ve destek alıyorum” algısını geliştirir. Çünkü çocukla ilgili her durum, önce ebeveynde başlar. Bu nedenle ebeveynlik, başlı başına kişinin çocuğuyla birlikte çıktığı bir gelişim yolculuğudur.
Duygusal Gelişim Yolculuğu
Bebekler dünyaya geldiklerinde yalnızca beslenmeye, alt değiştirmeye değil; duygusal
olarak da bakım verenlerine ihtiyaç duyarlar. Başlangıçta tesadüfi gibi görünen
gülümsemeler ve ağlamalar, zamanla iletişim aracı haline gelir. Bebek, her ağladığında
ihtiyacının giderildiğini, onunla ilgilenildiğini gördükçe ağlamayı bir iletişim aracı
olarak kullanmaya başlar. En önemlisi, fiziksel ve duygusal ihtiyaçları karşılandığında
içinde “güven duygusu” filizlenir. Bu, bebeğin bakım verenine bağlanmaya başlaması ve
kendisini ilk kez değerli hissettiği anlarıdır.
Bu durum tabii, “sınırsız olunmalı” demek değildir. Aksine çocuk, henüz dünyayı yeni yeni tanımaktadır. Onu bilgilendirecek bir haritası yoktur ve tehlikelerin farkında değildir. Bu yüzden güvenle keşfetmek ve kendi olabilmek için sağlıklı ve esneyebilen sınırlara ihtiyaç duyar.
Duygular ve Davranışlar Arasındaki Bağ
Çocuklar duygularını tanımaya başladıkça, bu duyguların ifade şekilleri de çeşitlenir.
Örneğin; kızgınlık, hayal kırıklığı ya da korku gibi güçlü duygular, bazen uygun olmayan
davranışlarla ortaya çıkabilir. Bu nedenle, çocuklara duyguları ve davranışları ayırt
edebilme becerisini kazandırmak çok önemlidir.
Çocuk, duygusunun kabul edildiğini hissettiğinde, davranışını düzenlemek konusunda daha istekli olacaktır. Örneğin, “Bu davranışın kabul edilmedi, ama hissettiğin şey anlaşılmış” mesajını verebilmek, çocuğun hem kendini değerli hissetmesine hem de sınırları anlamasına yardımcı olur.